(Yazının baş kısmı için tıklayınız)
NEDEN CHP’YE OY VERSİNLER?
Değerli Yoldaşlar,
Seçmenler CHP’ye beklediği oyu vermiyorlar. Soru basittir aslında: Neden oy versinler ki? CHP’ye neden oy verilir ki?
18 Nisan tarihli açıklamasında Genel Başkan bunu, “Seçim Sonuçları Beklentimizi Karşılamadı” diye açıkladı… Aynı sonuç cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de yaşandı.
Kent ve kır yoksulları, emekçiler, dar gelirliler, emekliler, aleviler, Kürt yurttaşlarımız, son seçimlerde ilk kez oy kullanan 2.5 milyon genç… Neden CHP’ye oy versinler?
Vermediklerine göre, “neden vermediklerinin” sorgulanması gerekmez mi?
“Biz doğruyu söyledik, onlar anlamıyor” sığınması, siyasi bir sığınma olamaz. Reel siyaset yapıyorsan, doğrularını o insanlara taşımayı becereceksin… Güvenini alacaksın, ikna edeceksin… Suçu ve eksikliği karşı tarafta, yani oy vermeyen toplumda aramayacaksın.
Demek ki bir yerde sorun var.
Kemal DERVİŞ, Financial Times’ta yazdığı ve 2 Nisan tarihli gazetelerde özeti yayınlanan yazısında, “Türkiye'nin merkez sol muhalefeti kasetlere odaklanmaktan kaçınmalı, ekonomiye yoğunlaşmalı ve tıpkı 1970'lerde güçlü şekilde gösterdiği gibi büyük bir çoğunluk için konuşabilme yeteneğini yeniden keşfetmelidir,” diyor.
YIĞINLAR ADINA KONUŞMA
Sol, sosyal demokrat ve demokratik sosyalist bir siyasetin, objektif koşulları Türkiye’de vardır. Sorun, sübjektif faktör sorunudur, yani parti sorunudur.
Nasıl bir CHP, bu objektif koşulları, sosyal demokratların ve demokratik sosyalistlerin iktidarının dayanağına dönüştürebilir? CHP, bir kez daha yığınların sesi, haykırışı nasıl olabilir?
Var olan CHP mi, yoksa olması gereken CHP mi?
Olması gereken CHP’yi o kadar çok kişi dile getiriyor ki… O CHP, yeniden sol değerlere yönelen CHP olmalıdır… “Eğer sol olma” talepleri bu kadar yoğun dile getiriliyorsa, demek ki böyle bir CHP değildir, şu anki partimiz. Bu nedenle “sol olma” istemi oluşuyor.
Nedir o değerler? Toplumsal sınıflara dayanma, sınıfsal ayrışma (asla dinsel, etnik, bölgesel ayrışma değil) temelli siyaset yürütme, özgürlük, eşitlik, dayanışma, barış, adalet, insan-doğa ve hayvan hakları…
Bunların hepsine bu konuşmamda değinme olanağım yok…
Yalnızca eşitlik…
TEMEL SORUNLARA ODAKLANMAK
Bugünkü gazetelerde yayınlanan TÜİK’in “Gelir ve Yaşam Koşulları” araştırmasının sonuçları…
TÜİK verilerine göre, 2011’de nüfusun en fakir yüzde 20’lik kesimi gelirden yüzde 5.8 pay alırken rakam 2012’de yüzde 5.9’a 2013’te yüzde 6.1’e çıktı. Yani göreli bir iyileşmeden bahsedebiliriz. En zengin ise payını korudu (yüzde 46.6). En fakirlerin eşdeğer hane geliri 3 bin 468 liradan 4 bin16 liraya çıkıyor. En zenginin ise 27 bin 624 TL’den 30 bin 889 liraya çıkıyor. Zengin ile fakir kesim arasındaki fark 8 kat ölçülüyor.
Türkiye’de kişi başına gelir için 2014 öngörüsü 11.277 USD’dir. Ama bu salondaki kaç kişinin cebine bu para giriyor?
Sorun gelir dağılımındaki eşitlik sorunudur ve burası bir çıkış noktası olmalıdır. CHP, öncelikle kent ve kır yoksullarının gözü, kolu, dili olmalıdır.
ÜLKEMİZ İNSANLARININ GERÇEĞİNİ TANIMAK
Değerli Yoldaşlar,
Bilim, bir konuyu, bir sorunu ele alırken, toplumsal gerçeklikten yola çıkar… Onu soyutlayarak bilimsel düzleme aktarır… Orada analiz eder, sorgular, tartışır, çözümler üretir. Ürettiği çözümlerin gerçekliğini sınamak için yeniden toplumsal gerçekliğe döner…
CHP ülkemizde yaşayan insanların umutlarını, beklentilerini, sorunlarını, hayallerini, duyarlılıklarını ne kadar gerçekçi ölçebiliyor? Daha doğrusu ölçüyor mu? Ölçüm sonuçlarını siyasalarına ne kadar yansıtıyor? Ölçüm sonuçlarını kendi programıyla ilişkilendiriyor mu? Yetersizliklerini görüyor mu?
Bunun için Türkiye’nin en temel sorunları üzerinde odaklanmak gerekmektedir.
İşsizlik
Ekonomi (yaşamı döndürme zorlukları)
Yaşam pahalılığı
Gelir dağılımındaki eşitsizlik
Yolsuzluklar
Terör
…
İNANDIRICI VE GÜVENİLİR OLMAK
Bunlara yönelik inandırıcı, ikna edici, topluma sürekli aktardığımız çözümlerimiz nelerdir?
Araştırmalara göre seçmenlerin oy vermemesinin en temel gerekçesi CHP’yi halktan uzak bulması. İnandırıcı ve güvenilir görmemesi...
Bu “güven” sorununun aşılması için yapılması gerekenler de belli:
1. “Beceriksiz” algısı kırılmalı.
2. “Yönetemez” algısı kırılmalı.
Halkta “Bu CHP refah artışını sağlayabilir” algısının yaratılması zorunludur. (Utku Çakırözer, 28.04.2014)
Seçimlerden hemen önce sonuçlanan bir araştırmanın verilerine göre,“Türkiye’nin en önemli sorunu nedir?” sorusuna “Yolsuzluk” diyenlerin oranı yüzde 1 düzeylerinden 2014 başında yüzde 8.4’e ulaşmış.
Halkın % 916’sının en önemli sorun olarak görmediği bir konuyu, yani yolsuzlukları, seçim stratejisinin odağına koymak, seçim meydanlarında tapeleri dinletmek, toplum mühendisliği yapamamak demektir. Yolsuzluklar kuşkusuz çok önemlidir. Ama reel siyasetin birincil konusu değildir.
Demek ki hem yolsuzluklar, hem de temel sorunlar konusunda CHP’nin söyledikleri halkı ikna edemiyor?
PARTİ İÇİ DEMOKRASİ
O zaman bu ölçümlemenin bilimsel yollarla yapılması ve ona göre politikalarımızı, sosyal demokrat temelde yeniden oluşturmamız gerekmez mi?
Bunun yaşama geçirilebilmesi için,
CHP, bir ideoloji partisi olmalıdır.
CHP, bir Program Partisi olmalıdır.
CHP, bir örgüt partisi olmalıdır.
CHP, üyelik haklarına dayalı bir parti olmalıdır.
Bunu da birçok ilgili, araştırmacı, yazar söylüyor; ama kimse gerçekleşmesi için çaba harcamıyor.
Soruyorum: Sizler nasıl bir üyesiniz? Partinin tüm politika üretme süreçlerine katılan üyeler misiniz? Sizler adaylarını belirleyebilen üyeler misiniz? Sizler görüşü önemsenen üyeler misiniz? Yoksa yalnızca meydanlara çağrılan, seçim dönemleri sokağa çıkması istenen üyeler misiniz?
Oysa CHP’nin üyeleri paydaş üye olabilmelidirler. Partinin hem düşünsel, hem fiziksel taşıyıcısı olan aktif üyeler… Bunun adı parti içi demokrasidir… Var mı partimizde?
Soruyorum: En son ne zaman, Genel Merkez, politika oluşturmak için tabana başvurdu? Aday adaylarının başvuru dosyalarını istemeyen Genel Merkez, tabanın sesi olabilir mi? Hangi komisyon çalışmasının, hangi örgüt toplantısının tutanakları bir üst organ tarafından değerlendirildi? Daha acısı, örgüt toplantılarının tutanakları var mı?
Parti içi demokraside temel kaçamak noktası, bozuk olan üyelik yapısı… Düzeltecek adım atın o zaman… Parti içi demokrasiden vazgeçeceğine, bozuk üyelik yapısından vazgeçin… Ya da eğitimlerle, o üye tabanını belli bir düzeye getirin…
DEĞİŞİM VE YENİLENME GERÇEĞE DÖNÜŞMELİ
Parti içi demokrasiyi kurabilme iradesi, ülkede demokrasiyi kurma iradesinden ayrı düşünülemez. Ülkeden demokrasiyi kurmak için “halka güvenmiyorum” diyebiliyor muyuz? Ya hem parti içi demokraside hem de ülkede demokraside tutarlı olursunuz; ya da ikisinde de olamazsınız…
Görülmesi gereken gerçek şudur: CHP, var olan yapısıyla ve yaklaşımlarıyla, alabileceği oyların sınırına dayanmıştır… 2014 seçimlerinde aldığı oy oranı, % 25.58’dir. 2011 seçimlerinde aldığı oy ise, 25.98 idi… Yani bir gerileme var. Yani değişim sağlanamazsa, bu sonuç önümüzdeki seçimlerde ya yinelenecek, ya da daha da geriye gidecektir.
Eğer bunu görüyorsak, o zaman değişim ve yenilenme istemleri slogan olmaktan gerçekliğe dönüştürülmelidir.
CHP, bir yere aday olmayı fetişleştiren bir parti durumuna gelmiştir. “Ne yap, yap, aday ol!...” Siyaset yapma buraya indirgenmiş durumdadır.
Öyle ki, son kurultayda 60 kişilik Parti Meclisi üyeliği için 660 kişi aday oldu. Gelişmiş hiçbir ülke sosyal demokrat, demokratik sosyalist partisinde bunu göremezsiniz.
Bunu kimse bana, “ne demek, herkesin en demokratik hakkı,” yaklaşımıyla da açıklayamaz. Orası PM, yani partinin beyni… Kolay mı öyle bir organa aday olabilmek… Bence bu kadar ucuz olmamalı…
Ama partide, “PM’ne seçilirsen, milletvekilliğin garanti,” algısı yaratılırsa, sonucun bu olması kaçınılmazdır.
Bu yapı yanlıştır, değişmelidir…
SOL İŞBİRLİĞİ SORUNU
İstanbul Milletvekili Melda ONUR, Kurultay öncesi yayınladığı 10 maddelik manifestosunda, “Partinin en sağında sosyal demokratlar olsun,” demişti. İçtenlikle katılıyorum.
Parti cumhurbaşkanlığı seçimlerinde MHP ile işbirliği yapacağına HDP ile yapsaydı, 2015 seçimlerine yönelik çok daha stratejik davranmış olabilirdi. MHP ile işbirliği dönemsel iken, diğer daha stratejik olabilirdi.
Bu fırsat ayağına da gelmişti aslında. HDP, CHP milletvekili Rıza TÜRMEN’e adaylık önerisi götürmüştü. Bu fırsat değerlendirilemedi.
Partimiz, ne yazık ki hızla Türkiye Partisi olmaktan uzaklaşarak, kıyıların partisine dönüştü.
Seçim işbirlikleri konusunda daha stratejik kararlar vererek, dışımızdaki sola da yönelerek, hızla bu olumsuz çevrimi kırmak, parçalamak zorundayız.
SİYASETTE GÖREMEMEK
Önemli olan şey, göremediklerimizdir… Gördüğümüzü sandıklarımız değil…
Gördüğümüzü sandıklarımızda ısrar etmek, halkla aramızı açan anlamsız bir ısrardır. Oysa göremediklerimizi görmeye çalışmak, erdemdir.
Sorun, nesnel, yansız olarak bakmaktadır… İstediklerimizi görmek için bakmamakta yani…
Bunu becerebilirsek, o zaman toplumun bize neden gereği kadar destek vermediğini de anlamaya başlayabiliriz…
Yanılgılarımızı fark edebiliriz… Yanlışlarımızı görme olanağı doğabilir.
Bu nedenle önce görmeye çalışmalıyız… Gördüklerimizden sonuçlar ve dersler çıkararak, kendimizi düzeltmeliyiz…
6 AYLIK SÜREÇTEN ÇIKARILAN SONUÇLAR
Basın ve yayın organlarında son 6 ayda yazılanlar incelendiğinde, şu saptamalar ön plana çıkmaktadır:
CHP, topluma güven vermiyor… Parti bu ülkeyi AKP’den daha iyi yöneteceğini, genel başkanından tüm kadrolarına kadar, toplumun ikna olacağı biçimde ortaya koyamıyor.
CHP’nin erke gelmesine göre hazırladığı bir “Gölge Kabine” bildiğim kadarıyla yok.
CHP, AKP’ye karşı en güçlü seçenek olamıyor. Neden acaba?
CHP, Türkiye’yi ne kadar tanıyor? (Bölge bölge, katman katman, il il, sorun alanları bazıda… Ne kadar?)
Yani CHP siyasetini gerçekten bilgi üzerine mi inşa ediyor?
CHP’nin ideolojisi ne?
CHP, kadroları savunulan politikalara ne kadar inanıyor?
Salt AKP karşıtlığının alternatifini, yani pozitif siyaseti neden üretemiyor? (Tamam AKP kötü de, sen ne kadar iyisin, derse seçmen, yanıtımız ne olacak?)
CHP, seçimlerde ve seçimler arası dönemde gerçekten mücadele ediyor mu? Yoksa siyaseti Genel Başkanın çabalarına ve mitinglerine mi indirgemiş durumdadır?
Sahi bugünkü CHP bir program partisi midir? Bir lider partisi midir?
Lider partisi, sol parti olabilir mi?
Gezi’den söz edip, Gezi ruhundan uzak durmak nasıl açıklanabilir?
CHP, neoliberal politikaları kendi dinci anlayışlarıyla harmanlayarak AKP’nin oluşturduğu düzeni değiştirmek ve dönüştürmek iradesini ne kadar güçlü ve inandırıcı biçimde yığınlara taşıyabilmektedir?
Özgürlükleri genişletirken eşitliği sağlayan; korkuları yıkarken, akılcı ve bilgiye dayalı eleştiriyi kurumsallaştıran; özeleştiri yapma erdemi gösterebilen; konuşmadan önce dinlemeyi öğrenen bir CHP ancak yığınlarla barışabilir ve desteğini alabilir.
6 Oku, bütünlüğü ve devrimci özü korunarak, 21. yüzyılın bilgi toplumunun siyaset zemini oluşturacak biçimde geliştirmek gerekmiyor mu?
CHP’nin yaptığı politika, siyaseti yeniden sorgulamayı sağlıyor mu, CHP’nin diğerlerinden farklı olduğu algısını mı güçlendiriyor? CHP’nin farklarını, toplumun benimseyeceği biçimde neden dillendiremiyoruz?
TARİHE BAKMAK
CHP, seçimlerde başarılı olduğu hiçbir dönemde sağa açılarak başarılı olmamıştır. Daha fazla sola yöneldiği dönemler oyları artmıştır.
“CHP, geçmişinde, seçmen tabanını, daha sağa açıldığı dönemlerde değil, daha geniş kitleleri kucaklayan projeleri, önerileri kamuoyuna sunduğu ve bu sunumun içeriğini oluşturacak, yöntemlerini uygulayacak, tabandan demokratik tartışma yöntemiyle oluşacak katılımcı dinamik genç kadroları harekete geçirebildiği dönemlerde gerçekleştirebilmiştir.” (Ali Sirmen, 15.04.2014)
Bazı nedenlerle sağ eğilimlileri, kritik noktalarda aday göstermeyi bir yere kadar anlayabilirim. Ama onları parti meclisine taşımayı, Genel Başkan Yardımcısı yapmayı, partinin beyninin bir parçası yapmayı anlayamam. Anlayamıyorum.
1995 öncesi tarihte böyle örmekler yoktur. Partinin tarihi bunu gösteriyor…
1950 yılından bu yana seçim sonuçlarına bakıldığında, sosyal demokrat, demokratik sol ve demokratik sosyalizmi savunan CHP ve onu çizgisine yakın partilerin oyları toplamı, ilk kez 2002 yılında % 20.5 düzeyine düşmüştür. Genellikle % 20-40 bandında sonuçlar gerçekleşmiştir.
Ecevit’in 12 Mart’a karşı koyması, “seçkinci değil, halkçı” olması, CHP’nin, “tepeden inmeci değil, Ankara merkezli değil, temelden yükselmeci bir solculuk” yapması 1977 tarihi başarısını getirmişti.
“Toprak işleyenin, su kullananın,” gibi, “Ne ezilen ne ezen, insanca hakça bir düzen,” gibi insanların kalbine dokunan, yalın, ama derin ve düzene karşı çıkışlar, CHP’yi büyütmüş, yığınlarla buluşturmuştur…
Parti tarihini yeniden ve yeniden inceleyerek önümüze bakmak zorundayız…
Tarihe bakıldığı zaman, CHP ne zaman darbeci zihniyetten ve merkezden uzaklaşıp baskıya direnen, alternatif üreten, değişim isteyen, sivil, halkçı, sol bir çizgiye yaklaşsa, kitlelerden oy aldığı görülecektir. (Can DÜNDAR, 05.09.2014).
STRATEJİK OLAN: 2019 SEÇİMLERİ
2015 seçimleri de geçecek… Ama daha stratejik olan 2019 seçimleridir. O seçimlerde oluşacak parlamento, Cumhuriyetin 100. Yılını organize edecektir…
Bu nedenle daha örgütlü ve mücadeleci olarak 2019 seçimlerine hazırlanmalıyız…
Beşiktaş Özeli
Beşiktaş örgütünde siyasete, CHP’nin Beşiktaş’ta yerleşik üyeleri yön vermelidir.
Şu anda, özellikle yerel yönetim düzleminde baktığımızda, Beşiktaş’ın insan ve üye kaynaklarının büyük oranda dışlandığı bir tabloyla karşı karşıyayız.
Belediye, büyük oranda Beşiktaş dışından getirilen kişiler tarafından yönetilmektedir. Beşiktaş’ın hangi yetersizliği bu sonucu doğurmuştur?
Bunu içinize sindirebiliyor musunuz?
Beşiktaş Belediyesi, “taşeronluk” kurumunu tasfiye mi edecek, yoksa belediyedeki kadroları taşeronluk kurumu üzerinden yeniden mi dizayn edecek? Merak ediyorum…
Kendi yerelimizde, Belediye, Başkanı, Meclis Üyeleri, İlçe Başkanı, Yönetim Kurulu üyeleri, koordinatlarını doğru tanımlamalıdır. Her makam sınırını bilmeli ve sınırında durmalıdır.
İlçeye Belediye yön vermemelidir, verememelidir.
İlçe Başkanı da Belediyeye gereken siyasi ağırlığı duyumsatmalıdır.
Ama kanımca tüm bunların olabilmesinin koşulu, Beşiktaş’ta siyasete yıllardır emek verenlerin, emeklerine saygıdan yola çıkarak, siyasete ağırlıklarını koymalarıdır.
Açıklanmasını istediğim bir soru var: Yerel seçimlerden bu yana ilçeye kaç yeni üye yazılmıştır?
DÜŞÜNCE VE KADRO OLARAK GENÇLEŞMEK
Nisan’da “occupyCHP”, “CHP’yi İşgal” hareketi, geçici bir heyecan yarattı…
Oysa, Partide kalıcı ve sürekli bir gençleşmeye gereksinmemiz var…
2008-2009 finansal bunalımından sonra, Avrupa sosyal demokrat ve sosyalist partileri yeni bir dönüşüm sürecine girdiler.
Bunu sayın Nilgün CERRAHOĞLU köşesinde çok sayıda yazıda dile getirdi. Aslında bizlere önemli katkılar sağladı.
11.09.2014 günlü yazısında, Bologna’daki UNITA Festivali’nde sahneye çıkan 5 sosyal demokrat ve sosyalist liderin fotoğrafını da yayınladı:
İtalyan merkez solunun lideri, başbakan Matteo Renzi (39 yaşında),
Sosyalist Fransa Başbakanı Manuel Valls (52 yaşında),
Alman Sosyal Demokrat lideri Achim Post (55 yaşında),
Hollanda İşçi Partisi lideri Diedrik Samson (43 yaşında),
İspanya Sosyalist İşçi Partisi lideri Pedro Sanchez (42 yaşında)
Düşünmeliyiz ve ders çıkarmalıyız… Gençlerimizi Partinin vitrini ya da seçimlerin fiziksel taşıyıcısı olarak görmekten vazgeçip, onların önünü açmak gerekmektedir. Geleceği onlara teslim etmek gerekir.
Lider ve Liderlik Konusu
Lider kimdir?
“Lider, kendi gündemini yaratan, bu gündemi çok güçlü biçimde anlatan, insana ulaşan, kitleyi sürükleyen kişiliktir.
Lider, iktidarı ister. İktidarı bütün hırsıyla ister, asla azıyla yetinmez, bütün güçleri bu doğrultuda seferber eder, azimle mücadele eder, yenilmeye tahammül etmez.
Lider, asla, “Alışılmış Muhalefet Sendromu”na teslim olmaz.
Lider, gücünü ilkelerinden alır.
Lider, örgütünü ilkeleriyle donatır, örgütüyle beraber, örgütünün gücünü artırarak büyük pozitif enerjiyle ortaya atılır, hiçbir şeyden çekinmez ve korkmaz.
Lider izin almaz, icazet istemez, onay beklemez.” (Erdal ATABEK, 18.08.2014)
Partimizde bir lider sorunu olmaz. Kurultaylarımız, sonuçta bir parti üyesini lider olarak seçer. Ama sorun bu değildir. Sorun, liderin liderlik edebilmesi sorunudur.
Yine bilinmektedir ki, lider değiştirerek, liderlik sorunu çözülmemektedir. Asıl olan, hangi programın, hangi politikaların, hangi parti içi demokrasinin liderliğinin yapılacağı sorunudur.
Neden-Nasıl-Ne?
Önümüzde yeni bir süreç var… 2015 seçimleri…
İşe, hemen afişleri hazırlamakla, reklam filmleri çekmekle, broşürler bastırmakla mı başlayacağız, her zaman olduğu gibi… Yoksa NEDEN’imizi oluşturmakla mı?
Başa dönerek, soruyorum: Yığınlar bize NEDEN oy versinler ki? Ortada heyecan verici, yığınlarım limbik beynini kucaklayan bir NEDEN’imiz yoksa, önce örgütün, sonra yığınların inandığı, bir “Türkiye Hayali” yoksa, istediğiniz kadar kampanya yapın… Önceki sonuçlar yinelenecektir.
“Eğer bir politikacı "insanlara hizmet etme"nin ötesinde NEDEN bu işi yaptığını açıklayamazsa, oy verecek olanlar kime oy vereceklerini nereden bilecekler? Manipülasyonlar bir seçimin sonucunu değiştirebilirler, ancak kimin liderlik edeceğinin seçilmesi konusunda yardımcı olamazlar. Liderlik edebilmek için, tüm kalbiyle o kişinin arkasından giden ve daha büyük amaçlara inanan insanlar gereklidir. Birilerine ilham vermek, NEDENin açık olmasıyla başlar.” (Simon SINEK)
En önemli soru olan: "Yaptığın şeyi NEDEN yapıyorsun?”u sormaktır. Ancak NEDEN, yolundan asla sapmayacak bir disiplin gerektirir ve işinizi NASIL yapacağınız konusunda sizi motive eder. Ve son olara NE yaptığınız sorusunun yanıtları gelir…
Ama NEDEN sorusunun yanıtında etkili, ilham verici, yenilikçi ve güven verici değilseniz diğer sorular havada kalır…
Önümüzdeki sürece, NEDEN sorusunun yanıtı oluşturduktan sonra hazırlanmalıyız…
Son Söz
Siz siz olun, hayaliniz sahibi olun… Örgüt üyesi olmanın gücünü kullanın… Bunu doğru kullandığınız zaman, bu salonlardaki yakınmaları aşıp, mutlu olduğumuz hedeflerin peşinden koşarız…
Siz siz olduğunuz zaman, yöneticilerinize hata yapma fırsatı vermemiş olursunuz…
Siz siz olduğunuz zaman, yaşamınızın ve mücadelenizin anlamını büyütmüş olursunuz…
Yetki ve güç Genel Başkan’da değil, sizin ellerinizdedir…
Çözüm yalnızca liderlerde, onun belirlediği kadrolarda değil, öncelikle sosyal demokrat ve demokratik sosyalist değerlerdedir…